Victor Hugo Kimdir? Biyografi Sayfası

27.10.2021
617
Victor Hugo Kimdir? Biyografi Sayfası

Victor Hugo Kimdir? Biyografi, bölümünde Victor Hugo Kimdir? Biyografi sayfası ile karşınızdayız. Victor Hugo Kimdir? Biyografi detayları ile daha da iyi tanıyalım.

Victor Hugo Kimdir? Biyografi – Kaç Yaşında – Memleketi Neresi

Victor Hugo

Victor Hugo, 26 Şubat 1802 senesinde Fransa, Besançon’da dünyaya geldi. Napolyon’un bir kahraman olduğunu düşünen serbest fikirli bir cumhuriyetçiydi. Annesi 1812’de Napolyon’a karşı komplo kurduğu için idam edilen General Victor Lahorie ile sevgili olduğu düşünülen Katolik bir Kralcıydı.

Victor Hugo’nun çocukluğu ülkede siyasi karmaşıklığın olduğu bir zamanda geçti. Doğumundan iki yıl sonra Napolyon İmparator ilan edilmiş, 18 yaşındayken de Bourbon Monarşisi yeniden tahta geçirilmişti. Victor Hugo’nun ailesinin ters dini ve politik görüşleri Fransa’da egemenlik mücadelesi veren kuvvetleri göz önüne seriyordu. Hugo’nun babası İspanya’da yenilene kadar orduda yüksek rütbeli bir subaydı.


Babası subay olduğu sürece aile sürekli olarak taşındı ve bu yolculuklar sırasında Hugo birden fazla şey öğrendi. Çocukluğunda Napoli’ye giderken geniş Alpler’deki geçitleri ve karlı zirveleri, muhteşem Akdeniz mavisini ve şenlikler yapılan Roma’yı gördü. 5 yaşında olmasına rağmen bu 6 aylık geziyi her zaman aklında tuttu. Aile Napoli’de birkaç ay kalıp doğruca Paris’e döndü.

Hugo’nun annesi Sophie evliliğinin başında kocasına İtalya (Leopold Napoli’ye yakın bir vilayette valiydi) ve İspanya’ya (üç vilayette görev almıştı) kadar eşlik etti. Askeri yaşamın getirdiği yorucu yolculuklar ve kocasının inancının zayıflığı sebebiyle ters düşmelerinden dolayı Sophie 1803’te Leopold’dan bir süreliğine ayrılıp üç çocuğuyla Paris’e yerleşti. Bundan sonra Hugo’nun eğitimi ve yetişmesi üzerine eğildi. Bundan dolayı Victor Hugo’nun kariyerinin ilk zamanındaki şiir ve kurgu çalışmaları annesinin inancının ve krala bağlılığının yansımasıydı. Ama başını Fransa’daki 1848 Devrimi’nin çektiği olaylar sırasında Katolik Kralcı yanlısı eğitime başkaldırıp Cumhuriyetçiliği ve Özgür düşünceyi desteklemeye başladı.

Gençliğinde aşık oldu ve annesinin isteklerine karşı gelip çocukluk arkadaşı Adèle Foucher (1803–1868) ile gizlice nişanlandı. Annesi ile yakın ilişkisinden dolayı Adèle ile evlenmek için annesinin ölümüne kadar bekledi ve 1822’de evlendi.

Adèle ve Victor Hugo’nun ilk çocuğu Leopold 1823’te dünyaya geldi ama dünyaya geldiktan kısa süre sonra öldü. Sonraki sene kızları 28 Ağustos 1824’te Léopoldine dünyaya geldi. Onu 4 Kasım 1826’da doğan Charles, 28 Ekim 1828’de doğan François-Victor, ve 24 Ağustos 1830’da doğan Adèle takip etti.

Victor Hugo’nun en büyük ve en sevdiği kızı Léopoldine, Charles Vacquerie ile evliliğinden kısa süre sonra 19 yaşındayken 1843’te öldü. 4 Eylül 1843’te Seine nehrinde boğuldu. Gemi alabaro olduğundan ağır eteği aracılığıyla dibe doğru çekildi ve kocası Charles Vacquerie de onu kurtarmaya çalışırken öldü. O zaman metresi ile Fransa’nın güneyinde seyahat etmekte olan Hugo kızının ölümünü oturduğu cafede okuduğu bir gazeteden öğrendi. Kızının ölümü Victor Hugo’yu bi hayli harap etti.

Sonraları da kızının yaşamı ve ölünmüyle alakalı bir çok şiir yazdı. Bir biyografi yazarına göre de bundan asla vazgeçmedi. En ünlü şiiri Demain, dès l’aube kızının mezarına yaptığı bir ziyareti anlatır.

III. Napolyon’un 1851 senesinin sonundaki askeri darbesi sebebiyle sürgüne çıktı. Fransa’dan ayrıldıktan sonra, Channel Adaları’na gitmeden önce kısa bir süre Brüksel’de yaşadı. 1852’den 1855’e kadar Jersey’de yaşadı. 1855’te 15 yıl yaşayacağı Guernsey’e taşındı. III. Napolyon 1859’da genel af ilan ettiğinde ülkesine dönme fırsatı elde ettiyse de sürgünde kalmayı tercih etti. Kaybedilen Fransa-Prusya Savaşı’nın sonucu olarak III. Napolyon iktidardan çekilmek zorunda kalınca ülkesine döndü. Paris Kuşatması’ndan sonra yaşamının geri kalanını Fransa’da geçirmek için geri dönmeden önce tekrar Guernsey’e taşınıp 1872 ve 1873 arası orada kaldı.

Hugo ilk romanı olan ”Han d’Islande” evliliğinden bir yıl sonra 1823’te yayımladı. 1826’da da ikinci romanı (Bug-Jargal, 1826) basıldı.

Zamanının çoğu genç yazarı gibi Hugo da, 19. yüzyılda Romantik Akımın ünlü temsilcisi ve Fransa’da edebi alanın ileri gelen şahsiyetlerinden olan François-René de Chateaubriand’dan etkilendi. Hatta Hugo gençliğinde Chateaubriand gibi olamayacaksa bir hiç olmaya karar verdi. Hugo’nun yaşamı da örnek aldığı kişiyle benzerlikler gösterir. Chateaubriand gibi Hugo da Romantizmin noksanlıklerini gidermeye çalıştı, politikaveyahil oldu (genelde bir Cumhuriyet yanlısı olarak) ve siyasi görüşleri sebebiyle sürgün edildi.

Tutkusunu ve belagat kabiliyetini ilk dönem eserlerine de görülmektediran Hugo bu sayede genç yaşında şöhrete kavuştu. İlk şiir derlemesi Odes et poésies diverses 1822’de Hugo yalnızca 20 yaşındayken yayınlandı ve ona XVIII. Louis aracılığıyla kraliyet maaşı bağlanmasını sağladı. Şiirlerin spontane çoşkusu ve akıcılığı büyük övgü alsa da asıl dört yıl sonra yayına giren şiir kitabı (Odes et Ballades) Victor Hugo’nun muhteşem bir şair ve kelime kullanma üstadı olduğunu açıkça ortaya koydu.

Victor Hugo’nun kelimenin tam anlamıyla olgun denilebilecek ilk kurgu eseri 1829’da basıldı. Bu eserde Hugo’nun ardındanki işlerinde de değineceği toplumsal vicdanı keskin bir biçimde inceleniyordu. Le Dernier jour d’un condamné (Bir İdam Mahkumunun Günlüğü) isimli bu roman Albert Camus, Charles Dickens ve Dostoyevski gibi yazarlarda derin bir etki bırakmıştır. Fransa’da idam edilen gerçek bir katilin anlatıldığı kısa öykü Claude Gueux 1834’de basıldı. Bu hikaye bizzat Hugo aracılığıyla sosyal adaletsizlik üzerine başyapıtı Sefillerromanının öncüsü kabul edilir.

Victor Hugo’nun ilk romanı Notre-Dame de Paris (Notre Dame’ın Kamburu) 1831’de basıldığından büyük başarı kazandı ve hızlı bir şekilde Avrupa’daki diğer dillere çevrildi. Eserin etkilerinden bir diğeride Paris şehrini utandırarak romanı okuyan binlerce turistin görmeye geldiği uzun süredir ihmal edilen Notre Dame Katedrali’nin restore edilmesi oldu. Roman bunun bunun yanında Rönesans öncesi yapıların da bakıma girmesi hususunda etki etti.

Victor Hugo 1830’ların başında toplumsal sefalet ve adaletsizlik ile ilgili büyük bir eser üzerine çalışmaya başladı. Ama Sefiller’i tamamlamak tam 17 yıl sürdü ve roman nihayet 1862’de yayınlandı. Hugo romanının değerinin kesinlikle farkındaydı ve yayın hakkını da en yüksek teklife verdi. Belçikalı yayınevi Lacroix and Verboeckhoven o zaman için nadir görülen bir pazarlama kampanyasına girişti. Eser ile ilgiliki basın bültenleri yayından tam altı ay önce sunuldu. Başlangıç olarak romanın ilk bölümü (“Fantine”) büyük şehirlerde piyasaya sürüldü. Teslim edilen kitaplar bir saat içinde tükendi ve Fransız halkında büyük etki yarattı.

Romana yapılan eleştiriler bi hayli düşmancaydı. Hippolyte Taine içtenyetsiz bulmuştu, Barbey d’Aurevilly bayağı olduğundan şikayet ediyordu, Gustav Flaubert’e göre de kitapta ne gerçek vardı ne de cesamet, Goncourtlar yapaylıktan dem vuruyordu, Charles Baudelairegazetede olumlu eleştiriler yazmasına rağmen şahsi olarak “tatsız ve beceriksizce” bulduğunu dile getiriyordu. Yine de Sefiller vurguladığı poblemlerin Fransa Ulusal Meclisi’nin gündemine girmesini yarayacak kadar popüler oldu. Dünya çapında tanınan bir roman oldu ve zaman içinde bir çok kere sinemaya, tiyatroya ve sahne gösterilerine uyarlandı.

Tarihin en kısa mektuplaşmasının Hugo ve yayıncısı Hurst and Blackett içinde geçtiği söylenir. Sefiller yayına girdiğinda Victor Hugo tatildeydi. Kitabın aldığı reaksiyonu merak ederek yayıncısına yalnızca “?” yazarak bir telgraf gönderdi. Yayıncısı da ona yalnızca “!” yazarak romanın ne kadar başarılı olduğunu dile getirdi.

Hugo 1866’da yayına giren bir sonraki romanı Deniz İşçileri ‘nde toplumsal/siyasi sorunlardan bahsetmeye ara verdi. Buna rağmen kitap (belki de önceki romanı Sefiller’in başarısı sebebiyle) alakayla karşılandı. Sürgünde 15 yılını geçirdiği Guernsey adasına adadığı bu eserde, insanın denizle savaşını ve denizin derinliklerinde gizli tutulan Kalamar hayvanının Paris’te alışılmadık bir biçimde moda oluşunu anlatıyordu. Kalamar yemekleri ve sergilerinden kalamar şapkaları ve partilerine değin Parisliler o zamanlarda birden fazla yönden tanınmış olduğu düşünülen bu nadir deniz yaratığının etkisi altına girmişti. Kitabın etkisiyle Guernsey Fransızca’da kalamar anlamında kullanılır oldu.

1869’da basılan bir sonraki romanı Gülen Adam’da (L’Homme Qui Rit) tekrar siyasi ve toplumsal sorunlara döndü. Aristokrasinin eleştirel bir portresinin çizildiği roman önceki eserleri kadar başarılı olamadı ve Hugo kendisini gerçekçi ve natüralist romanlarının ünü kendininkileri aşan Gustave Flaubert ve Emile Zola ile içindeki farkın açılmaya başlaması hususunda eleştirmeye başladı.

Son romanı Doksan Üç (Quatre-vingt-treize) 1874’te yayınlandı ve Hugo’nun önceden uzak durduğu bir konu olan Fransız Devrimi’nde yaşanan Terör Dönemi’ni konu alıyordu. Kitap yayına girdiği zaman Victor Hugo’nun saygınlığının zedelese de şimdilerde daha fazla bilinen eserleri kadar kıymetli olduğu düşünülür.

Üç başarısız girişimden sonra nihayet 1841’de Fransız Akademisi’ne seçilebildi. Bir grup Fransız akademisyen, özellikle de Etienne de Jouy, “Romantik Devrime” karşı mücadele ediyordu. Hugo’nun akademiye seçilmesini de geciktirmişlerdi. Hugo ardından giderek Fransız siyasetinin içine daha fazla girmeye başladı.

1841’de Kral Louis-Philippe aracılığıyla asilzadeliğe yükseltildi. Ölüm cezası ve toplumsal adaletsizliğe karşı çıkıp Polonya’nın bağımsızlığını ve basın özgürlüğünü savunacağı Soylular Meclisi’ne girdi. Cumhuriyetçi hükümetin destekçisi olup, 1848 Devrimleri ve İkinci Cumhuriyetin kuruluşunu takiben Anayasa Meclisi ve Yasama Meclisi’ne seçildi.

Louis-Napolyon (III. Napolyon) 1851’de askeri darbe yapıp gücü ele geçirince anti-parlamenter bir anayasayı yürürlüğe koydu. Bunun üzerine Hugo da onu vatana ihanetle suçladı. Önce Brüksel’e sonrasında Kraliçe Victoria’yı eleştiren bir gazeteyi savunduğu için sınırdışı edildiği Jersey’e, son kez da 1855 Ekim’inden 1870’e kadar kalacağı Guernsey’in başkenti Saint Peter Port’a ailesi ile birlikte taşındı.

Sürgündeyken III. Napolyon’a karşı Napoléon le Petit ve Histoire d’un crime adlı ünlü hicivlerini paylaşımı yaptı. Hicivler Fransa’da yasaklandı ama buna karşın etkileri büyük oldu. Guernsey’de sürgünde olduğu sırada aralarında Sefiller’in de olduğu en iyi romanlarını ve bi hayli bi hayli beğeni alan üç şiir kitabını (Les Châtiments, 1853; Les Contemplations, 1856; ve La Légende des siècles, 1859) paylaşımı yaptı.

İngiliz hükümetini terörist faaliyetlerden hüküm giymiş altı İrlandalıyı bağışlama hususunda ikna etti. Bu hareketiyle ölüm cezasının Cenova, Portekiz ve Kolombiya anayasalarından çıkarılmasına katkıda bulundu. Ayrıca Benito Juárez’e I. Maximiliam’ı bağışlaması için ikna etmeye çalışsa da başarılı olamadı. Ayrıca arşivinden çıkan bir mektupta ABD’ye önümüzdeki zamanlarda saygınlığının zedelenmemesi için John Brown’ın yaşamının bağışlanması gerektiğini yazdıysa da, mektup Brown infaz edikten sonra yerine ulaşabildi.

III. Napolyon 1859’da bütün siyasi sürgünler için genel af ilan etse de, Hugo bunun hükümete karşı eleştirilerinde daha yumuşak olmasına sebebiyet vereceğini düşünerek dönmeyi reddetti. III. Napolyon düşüp Üçüncü Cumhuriyet ilan edildiğinde nihayet 1870’te vatanına döndü ve hızlı bir şekilde Ulusal Meclise seçildi.

1870’te şehrin Prusya aracılığıyla kuşatıldığı sırada Paris’teydi. Halka yemeleri için Paris hayvanat bahçesindeki hayvanlar veriliyordu. Kuşatma uzadıkça yemekler de azalıyordu. Hugo günlüğünde bilmediği şeyleri yemek zorunda kaldığını yazıyordu.

Sanatçıların hakları ve telif hakkı ile ilgili duyduğu endişe sebebiyle Uluslararası Edebiyat ve Sanat Derneği’ni kurdu. Bu dernek Edebi ve sanatsal eserlerin muhafaza edilmesina dair Bern Konvansiyonu’nun da önünü açtı. Yine de Pauvert aracılığıyla yayına giren arşivlerinde “Her sanatta iki yaratıcı mevcuttur; karışık duyguların sahibi insanlar ve bu duyguları tercüme eden sanatçılar, ve böylece insanlar sanatçıların kendi duygularına bakış açılarını takdir ederler. Yaratıcılardan biri öldüğünde verilen imtiyazlar diğerine geri dönmeli, yani halka” şeklinde görüşünü açıklıyordu.

1870’te Paris’e döndüğünde Hugo halk aracılığıyla ulusal bir kahraman olarak selamlandı. Popüleritesine rağmen 1872’de Ulusal Meclise giremedi. Kısa bir zaman zarfı içinde hafif bir felç geçirdi, kızı Adèle akıl hastanesine kapatıldı (hayat hikayesi(The Story of Adele H. filmine ilham kaynağı oldu) ve iki oğlu öldü. Karısı Adèle de 1868’de ölmüştü.

Kendi ölümünden iki yıl önce 1863’te sadık metresi Juliette Drouet öldü. Kişisel kayıplarına rağmen yine de siyasetin içinde yer aldı. Yeni oluşturulan senatoya 30 Ocak 1876’da seçildi. Siyasi kariyerinin son demleri başarısızlıklarına sahne oldu. Partisiyle pek uyumsuzdu ve kısa bir sürede senatodan ayrıldı.

27 Haziran 1878’de hafif bir felç geçirdi. Şubat 1881’de 79. doğumgününü kutladı. Sekseninci yaşı için kutlamalar yapıldı. Kutlamalar Şubatın 25’inde Hugo’ya bir Sèvres vazosu armağan edilmesiyle başladı. Ayın 27’sinde ise Fransa tarihnin en büyük geçit merasimlerinden biri yapıldı.

Gösteriler yaşadığı yer Avenue d’Eylau’dan başlayıp Paris’in merkezine kadar yayıldı. Geçit merasimindeki yürüyüşçüler evinin penceresinde oturan Hugo’nun onuruna altı saat yürüdü. Törendeki her santim ve detay Hugo içindi; resmi rehberler bile Sefiller’deki Fantine’nin şarkısına bir gönderme olarak peygamber çiçeği takmışlardı. Ayın 27’sine gelindiğinde Avenue d’Eylau’nun adı Avenue Victor-Hugo olarak değiştirildi. Yazara gönderilen mektuplarda bile artık « Bay Victor Hugo’ya, Onun Paris’teki caddesine » şeklinde adres belirtiliyordu.

Victor Hugo 22 Mayıs 1885 tarihinde zatürreden dolayı Paris’te öldü. 

Ülkeye bir yas havası hakim oldu. O yalnızca saygı duyulan önemli bir edebi figür değil bunun yanı sıra Fransa’da Üçüncü Cumhuriyet’e ve demokrasiye yön veren bir devlet adamıydı. Zafer Takı’ndan gömüleceği Panthéon’e kadar götürüldüğü Paris’teki cenaze merasimine iki milyondan fazla insan katıldı. Hugo, Panthéon’da Alexandre Dumas ve Emile Zola gibi önemli yazarlarla aynı yerde yatıyor. Fransa’da birden fazla büyük yere onun adı verildi.

Victor Hugo ölmeden önce arkasında son kelimeleri olarak yayına girecek beş cümle bıraktı;

“Fakirlere 50.000 frank bırakıyorum. Mezarlığa onlara mahsus cenaze aracı ile nakledilmek istiyorum. Hiçbir kilisenin benim için ayin yapmasını istemiyorum. Bütün ruhlardan benim için dua etmelerini rica ediyorum. Tanrıya inanıyorum.”
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.