Süleyman Demirel Kimdir? Biyografi Sayfası

25.10.2021
441
Süleyman Demirel Kimdir? Biyografi Sayfası

Süleyman Demirel Kimdir? Biyografi, bölümünde Süleyman Demirel Kimdir? Biyografi sayfası ile karşınızdayız. Süleyman Demirel Kimdir? Biyografi detayları ile daha da iyi tanıyalım.

Süleyman Demirel Kimdir? Biyografi – Kaç Yaşında – Memleketi Neresi

Süleyman Demirel

Süleyman Demirel, 1 Kasım 1924 senesinde Isparta’nın Atabey beldesine bağlı İslamköy’de dünyaya geldi. İlköğrenimini dünyaya geldiğu köyde, ortaokul ve liseyi Isparta ve Afyonkarahisar’da bitirdi. 1949’da İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden inşaat yüksek mühendisi olarak mezun oldu. 1948’de babası Hacı Yayha Demirel’in yeğeninin kızı Nazmiye Demirel ile evlendi.

1950’de Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nde çalışmaya başladı. Sulama ve elektrik konularında araştırma yapmak için Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) gönderildi. Türkiye’ye dönüşünde, 1953 senesinde Seyhan Barajı inşaatı başladığında proje mühendisi iken Başvekil Adnan Menderes’in dikkatini çekerek 1954 senesinde Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nde Barajlar Dairesi Başkanlığı’na atandı. 1955 senesinde da DSİ Genel Müdürlüğü’ne tayin edildi. Bunun yanı sıra Eisenhower Vakfı’nın onu bursiyer olarak seçmesiyle yeniden ABD’ye gitti. Askerliğini yapmak üzere 1960 senesinde genel müdürlük görevinden ayrıldı. 1962-1964 senelerı içinde serbest müşavir-mühendis olarak çalıştı. Aynı senelerda Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde inşaat mühendisliği alanında dersler verdi. 1954’te Boğaziçi Köprüsü’nün ilk projesini  hazırlayan, ABD’nin ülkeler arası mühendislik ve müteahhitlik şifrketi Morrison Knudsen Inc.’in Türkiye temsilciliğini üstlendi.


Süleyman Demirel’in Siyasi Yaşamı

Süleyman Demirel, 1962 senesinde siyasi yaşama atılarak Adalet Partisi’ne girdi. Aynı yıl yapılan I. Kongre’de genel idare kuruluna seçildi. AP’lilerin af kampanyası neticesinde eski cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın 22 Mart 1963 tarihinde şartlı olarak serbest bırakılması üzerine Ankara’da yaşanan olaylar sırasında AP genel merkezinin saldırıya uğraması üzerine aktif siyasetten çekildi. Süleyman Demirel’in bu tavrı seneler sonra parti içindeki muhalifleri aracılığıyla, “şapkasını alıp kaçtı” veya “şapkasını bırakıp kaçtı” diye aleyhinde propagandaya dönüştürüldü.

1964 senesinin Haziran ayında AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın beklenmeyen ölümü üzerine baş gösteren parti içi bunalım sırasında yeniden siyasete döndü. 28 Kasım 1964 tarihinde yapılan Adalet Partisi genel kongresinde; Sadettin Bilgiç, Tekin Arıburun ve Ali Fuat Başgil’in de yarıştığı seçimde 1679 oydan 1072’sini alarak genel başkan seçildi. İsmet İnönü hükümetinin düşürülmesinden sonra Şubat 1965’te Suat Hayri Ürgüplü başkanlığında AP, Yeni Türkiye Partisi (YTP), Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) ve Millet Partisi (MP) katılımıyla kurulmasını sağladığı 29. Türkiye Cumhuriyeti koalisyon hükûmeti’nde TBMM dışından başbakan yardımcısı ve devlet bakanı olarak görev aldı. Aynı yıl babası Yahya Demirel memleketi Isparta’nın İslamköy beldesinde belediye başkanı seçildi.

1965 genel seçimleri’nde, Yeni Türkiye Partisi’nin silinmesiyle Demokrat Parti (DP) çizgisinin tek mirasçısı durumuna gelen Adalet Partisi aldığı %52,8 oy ile tek başına iktidar oldu. Demirel de bu seçimlerde Ispartamilletvekili olarak ilk kez TBMM’ye seçildi. 27 Ekim 1965’te, 27 Mayıs sonrasının ilk koalisyonsuz hükümeti olan 30. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’ni kurdu ve Türkiye’nin 12. başbakanı oldu.

Süleyman Demirel, İsmet İnönü, Celal Bayar ve Ragıp Gümüşpala gibi Kurtuluş Savaşı kahramanlarının ağır ağır siyaset arenasından çekildiği bu sürede “Cumhuriyet Kuşağı” olarak anılan 1920’lerde dünyaya gelmiş siyasetçilerin ilk emsallarindendi.

AP hükümetinin işbaşı yapmasından kısa süre sonra, Süleyman Demirel’in karşı karşıya geldiğı ilk kriz, 27 Mayıs 1960’ta devlet başkanlığını, 1961 Anayasası’nın kabul edilmesinden sonra da Cumhurbaşkanlığını üstlenen Cemal Gürsel’in, sağlık durumunun görevini sürdürmesine engel olduğu yolundaki rapor üzerine cumhurbaşkanlığının sona ermesiydi. Ordu komuta kademesini altüst ederek yapılan ve üzerinden halen altı yıl geçmiş olan 27 Mayıs Darbesinin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki etkilerinin sürdüği bir ortamda TSK içindeki güç dengelerini çok iyi bilen ve bundan dolayı çok önemli bir konumda olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay Demirel aracılığıyla ordunun AP’ye karşı olan tavrının yumuşatılması için Cumhurbaşkanlığına aday gösterildi. 15 Mart 1966 tarihinde kendi isteği ile emekli olan ve kısa süre sonra kontenjan senatörü yapılan Sunay, 28 Mart 1966’da Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığıyla Türkiye’nin beşinci Cumhurbaşkanı seçildi.

1965 ile 1971 içindeki Süleyman Demirel’in başbakan olduğu zamanda Boğaziçi Köprüsü, Ereğli Demir Çelik İşletmeleri ve Keban Barajı gibi büyük yatırımlara imza atıldı. Bu zamanda Türkiye’de enflasyon %5, kalkınma hızı %7 idi. Bu kalkınma hızı Japonya’dan sonra petrol ülkeleri dışında, dünyanın 2. yüksek kalkınma hızıydı.

Bu gelişmelere karşın Adalet Partisi iktidarı toplumun aydın kesimleri ve özellikle öğrenci örgütlerince DP iktidarının 27 Mayıs sonrasındaki devamı olarak görüldü. 1961 Anayasası’nın sağladığı bazı temel haklar ve bunların kullanılması iktidarın giderek git gide artan tepkileriyle karşılaşınca, 27 Mayıs 1960 öncesindeki gençlik protestolarının benzerlerini AP iktidarı da yaşamaya başladı. Bunun yanı sıra 1968’de Avrupa ve ABD’de yaygınlaşan gençlik hareketleri sosyalist düşünceyle yeni yeni ilişki kuran Türkiye’deki üniversite gençliğini de etkilemişti. Türkiye’deki ilk önemli öğrenci eylemi Haziran 1968’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki boykotla başladı. Bunu öteki üniversite ve fakültelerde hızla yaygınlaşan boykot ve işgaller izledi. Akademik amaçlarla başlatılan bu eylemler ardından giderek siyasi içerik kazandı ve AP iktidarı için tedirginlik kaynağı oldu. Bunun sonrasında sağ ve sol görüşlü öğrenci grupları içindeki çatışmalarda kan dökülmeye başladı. Huzursuzluğun, AP’yi DP’nin ardılı olarak gören Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içinde de yankılanmasının sonrasında “askeri müdahale” söylentileri yaygınlık kazandı. Kuvvet komutanlarının hükümet başkanı Süleyman Demirel’e ülkenin içinde olduğu duruma ilişkin mektup göndermeleri, sıradan gelişmeler halini aldı.

1969 senesinde 27 Mayıs Darbesi’nden sonra, 1961 Anayasası’nın 68. maddesiyle Demokrat Partililere (DP) konan siyaset yasağının kaldırılması için, mayıs ve haziran aylarında İsmet İnönü ile Celal Bayar karşılıklı olarak tarihi sayılabilecek ziyaretler gerçekleştirdiler. Bu ziyaretlerden sonra anayasa değişikliği için Cumhuriyet Halk Partisi’nin de (CHP) desteğini alan AP’nin önerisi TBMM’de onaylandı. Lakin bu gelişmeler, Türk Silahlı Kuvvetleri aracılığıyla 27 Mayıs’ın restorasyonu olarak algılanmasına ve anayasa değişikliğine tepki göstermesine, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın da anayasa değişikliğine karşı tavır almasına yol açtı. Tüm bu tepkiler AP’nin tavrını, anayasa değişikliği meselesinin 12 Ekim 1969 tarihinde yapılacak seçimler öncesi lüzumsuz bir gerginliğe neden olmaması ve Cumhuriyet Senatosu’nda görüşülmesinin seçim sonrasına bırakılması yönünde değiştirdi. AP’nin af hususundaki tutum değişikliği ile parlamentonun saygınlığının zedelendiğini ileri süren, Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy ve eski DP’li bakanlardan Samet Ağaoğlu’nun eşi AP Manisa Milletvekili Neriman Ağaoğlu, 31 Temmuz 1969 tarihinde partilerinden ve milletvekilliklerinden istifa ettiler. Bu gelişme eski DP’lilerin AP’lilerle ihtilaflarının su yüzüne çıkması şeklinde yorumlandı.

10 Ekim 1969 tarihindeki genel seçimlerde de AP yüzde 48 oy alarak yine tek başına iktidar oldu ve Demirel 2, hükümetini kurdu (3 Kasım 1969). Lakin, halktan gelen bu destek AP’nin bölünmesini önleyemedi; Partisi dışından gelen eleştiriler karşısında hoşgörülü, liberal bir siyaset izleyen Demirel, Adalet Partisi içinde başlayan muhalefete karşı aynı hoşgörüyü göstermedi. Kendisine bağlı “Yeminliler” hizibindeki bireylerin kayırılması, ülkede gün geçtikçe git gide artan toplumsal, iktisadi, siyasi karışıklıklara son verilmesi ve eski Demokrat Parti mensuplarının siyasi haklarının iadesi sorunun çözülmesi gibi istekleri dile getiren milletvekilleri partiden çıkarıldı. Bunun üzerine 71 AP’li senatör ve milletvekili aynı istekleri içeren bir muhtırayı Demirel’e verdiler (12 Ocak 1970). Demirel’in, “biz muhtırayla iş görmeyiz” diyerek gösterilen istekleri gözardı etmesi karşısında, 11 Şubat 1970 tarihinde, Ferruh Bozbeyli, Saadettin Bilgiç ve Faruk Sükan’ın başını çektiği 41 AP’li milletvekili bütçe görüşmeleri sırasında, CHP ve öteki muhalefet partileriyle birlikte ret oyu vererek Demirel’i istifaya zorladı. 41 milletvekilinin karşı oy vermesi üzerine bütçe güvenoyu alamayan Süleyman Demirel, ertesi gün başbakanlıktan istifa etti. Bu olaylardan sonra Celâl Bayar etrafındaki AP milletvekilleri istifa ederek Demokratik Parti’yi kurdular. Aynı zamanda AP’nin İslamcı kanadının önemli bir bölümü partiden ayrılıp Necmettin Erbakan’ın kurduğu Milli Nizam Partisi’ne katıldı. Adalet Partisi’nde yaşanan bu kopmalar, hükümetin zayıflığından yakınanlar için önemli bir dayanak oluşturdu.

Süleyman Demirel, 1970 Mart ayında yeni bir hükümet kurarak, aynı yıl yapılan 5. Kongre’de yeniden genel başkan seçildi.


12 Mart Dönemi’nde Süleyman Demirel
Parti içi muhalefet gibi Demirel iktidarının cendere altına alındığı bir diğer sorun haşhaş’tı. 1970 senesinde, Richard Nixon idaresindeki ABD Hükümeti Demirel hükümetinden haşhaş ekiminin yasaklanmasını istedi. 1960’lı senelerın ikinci yarısında Türkiye ile Sovyetler Birliği içindeki yakınlaşmadan hastalık duyan ABD yönetiminin bu talebinin, siyasi tabanı kırsal nüfusa dayanan Demirel aracılığıyla reddedilmesiyle zaten yolunda gitmeyen ABD-Türkiye ilişkileri iyice gerildi. Haşhaş meselesi 12 Mart’ın temel nedenlerinden biri oldu.

İktisadi durumun bozulması, Türkiye tarihindeki en büyük işçi eylemlerinden birisi olan 15-16 Haziran 1970 Olayları, Türk Lirası’nın değerinin yüzde 66 oranında düşürülmesi (10 Ağustos 1970), 68 öğrenci hadiseleri ve grevler karşısında Demirel, 1961 Anayasası’nı suçlayarak bu anayasayla ülkenin yönetilemeyeceğini savundu. Bu konuyu da kullanan Milli Demokratik Devrimciler 1971 senesinde 9 Mart darbe teşebbüsüne kalkışınca 12 Mart muhtırası ile hükümet istifaya zorlandı. Aynı gün Süleyman Demirel istifa etti ve Nihat Erim Hükümeti kuruldu. Anayasada Demirel’in istediği yönde değişiklikler 12 Mart zamanında gerçekleştirildi, o da parti başkanı olarak “partilerüstü” adı verilen hükümetleri bakan vererek destekledi. Bir yandan da parlamentodaki gücüne dayanarak askeri kesim karşısında üstünlük elde etmeye çalıştı. 1973 ilkbaharında CHP ile anlaşarak, Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’in cumhurbaşkanı seçilmesini önledi. Bu vazifeye, iki partinin de üzerinde anlaşmaya vardığı Fahri Korutürk getirildi.

14 Ekim 1973 genel seçimlerinde, siyasi rakibi olan Bülent Ecevit’in öncülüğündeki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Demirel’in AP’sinden daha çok oy aldı, böylece AP 11 yıl aradan sonra CHP’nin karşısında ikinci parti durumuna düştü.

Adalet Partisi’nin bu başarısızlığının ardında 1972’de CHP önderliğine seçilen Ecevit’in halk nezdinde ki popülaritesi kadar, Adalet Partisi içindeki bölünmeler de büyük rol oynamıştı. 1965 seçimlerinde oyların yarısını alan AP sağ siyasetin her rengini, ufak burjuvasından büyük burjuvasına kadar ülkedeki sermaye sahiplerinin tüm kesimlerinin çıkarlarını temsil eden bir koalisyondu. Lakin gelişen kapitalist ekonominin yol açtığı toplumsal sonuçlar 1960’ların sonlarında Türk sağında parçalanmalara neden olmuştu. 1960’lı senelerda iyice belirgin hale gelen İstanbul merkezli büyük sermayenin gelişip, yabancı sermayenin uzantısı (montaj sanayi) hâline gelmesiyle, Anadolulu ufak tüccar, esnaf ve toprak sahipleri piyasanın rekabet koşullarıyla baş edemez duruma geldiler. Kuruluşundan sonra uzun süre faklı çıkarların temsilini bünyesinde taşıyan AP, 60’ların sonlarına doğru git gide salt büyük sermayenin çıkarlarının savunucusu oldu. Bunun sonucu olarak Necmettin Erbakan’ın MSP’si ile birlikte aynı toplumsal tabana (Anadolulu ufak tüccar, esnaf ve zanaatkârlar) hitap eden, AP’den kopanların kurduğu Demokratik Parti 1973 seçimleri’nde toplam yüzde 24 oy oranına erişirken, Demirel öncülüğündeki AP’nin oyları yüzde 17 oranında geriledi.

Seçimlerden sonra kurulan CHP-MSP koalisyonu Kıbrıs Barış Harekatı’nı gerçekleştirmesine rağmen, Kıbrıs başta olmak üzere bir çok hususta kendi içinde anlaşmazlığa düşmüştü. Başbakan Ecevit erken seçime gidebilmek için 18 Eylül 1974 tarihinde istifa etmesine rağmen bu istifa erken seçimin yapılmasını sağlayamadığı gibi Eylül 1974’ten Mart 1975′ kadar 200 günü aşkın süren bir hükümet krizine yol açtı. Sonunda güvenoyu alamayan Sadi Irmak hükümeti’nin sonrasında 31 Mart 1975’te AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in başkanlığında AP, MSP, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Cumhuriyetçi Güven Partisi’nden (CGP) bir araya gelen koalisyon hükümeti kuruldu. Sola karşı hemen bütün sağ partilerin birliğini oluşturan Demirel hükümeti, “I. Milliyetçi Cephe hükümeti” olarak anıldı. 4 yıl aradan sonra başbakanlık koltuğuna oturan Demirel, koalisyonu yürütebilmek için MSP ve MHP’nin yandaşlarının devlet örgütü içinde kadrolaşmalarına göz yumdu. Bu hükümet zamanında ülkede yeniden yoğun terör hadiseleri ve toplumsal hareketler başladı; ülke dış ödemeler açığı ve bi hayli hızlı enflasyondan kaynaklanan bir ekonomik bunalıma girdi.

1975 senesinde kardeşi Hacı Ali Demirel’in oğlu Yahya Kemal Demirel’in adı hayali mobilya ihracatı yaptığı iddiasıyla gündeme geldi. Yurtdışına mobilya yerine sunta gönderdiği, devletten haksız vergi iadesi aldığı iddia edildi. Bu iddia gazeteci Uğur Mumcu aracılığıyla haberleştirildi ve Altan Öymen ile birlikte bir araya getirdikları Mobilya Dosyası adlı kitapta belgeleriyle yayınlandı. Yahya Demirel kısa bir süre de cezaevinde yattı.

AP 1977 seçimlerinde bir derece güçlenmesine karşın, aldığı 36,9 oy oranıyla, oylarını 8 puan artırarak yüzde 41,4 oy alan CHP’nin sonrasında ikinci parti olabildi. Seçim sonrasında kurulan Ecevit hükümeti güvenoyu alamayınca, Ağustos 1977’de MSP ve MHP’nin de katılımıyla bir araya gelen II. Milliyetçi Cephe hükümetinin başbakanı oldu. Bu hükümet, Güneş Motel Olayı diye anılan operasyonla CHP’nin Adalet Partisi’nden seçilmiş 13 milletvekilini bakanlık vaadiyle transfer etmesinin üstüne 31 Aralık 1977 tarihinde CHP’nin gensoru önergesiyle düşürüldü. 1978 başında Ecevit tek başına iktidar oldu. AP’den transfer edilen milletvekillerinin çoğuna bakanlık verildi. İktidarı yitiren Demirel, CHP ağırlıklı hükümetle diyalog kurmayı reddedip, Ecevit’e karşı hırçın bir muhalefet yürüttü. 21 Şubat 1979 Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e, sıkıyönetimin uzatılmasına karşı olduklarını açıkladı.

ABD ambargosunun getirdiği sıkıntılar, enflasyon va bir kısmı Türk Gladio’su aracılığıyla organize edilen anarşik olaylar (özellikle Kontrgerilla aracılığıyla tertiplendiği söylenen Maraş Katliamı), Ecevit iktidarının halkın nezdinde güven kaybetmesine yol açtı. 14 Ekim 1979 ara seçimlerinde devrimci grupların da boykot etmesiyle oyları gerileyen CHP iktidardan çekildi. Büyük bir farkla seçimleri kazanan AP’nin önderi Demirel, önceki Milliyetçi Cephe hükümetlerinin yarattığı olumsuz hava sebebiyle hükümetini dışarıdan desteklenen bir azınlık hükümeti olarak kurdu. Kasım 1979 senesinde MHP ve MSP’nin dışarıdan desteğiyle kurulan 6. Demirel Hükümetiyle tekrar başbakan olan Demirel 12 Eylül 1980 Darbesi’ne kadar görevini sürdürdü.

Ülkenin büyük boyutlara varan iktisadi poblemleri karşısında, kredi veren ülkeler arası kurumların önderdikleri önlemleri (24 Ocak Kararları) uygulamak durumunda kaldı. Bu arada Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarlığı’na Turgut Özal’ı getirdi. 24 Ocak 1980 tarihi Türkiye’nin liberal ekonomiye geçişinde tam bir dönüm noktası oldu.

12 Eylül Darbesi Döneminde Süleyman Demirel


Genelkurmay başkanı Kenan Evren ve kuvvet komutanlarının 1979 senesinin son günlerinde cumhurbaşkanına verdikleri “ikaz mektubu”ndan sonra askeri darbenin beklenir duruma gelmesine karşın, ana muhalefet partisi başkanı Ecevit ile tırmanan teröre (eski başbakan Nihat Erim, eski Tekel Bakanı MHP’li Gün Sazak ve Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler gibi önemli kişiliklerin suikastlarla öldürülmesi) karşı ortak bir çözüm üzerinde anlaşmaktan kaçındı. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün zamanını doldurarak görevinden ayrılmasından (Nisan 1980) sonra yaşanan cumhurbaşkanı seçim sorununun çözülmesini geciktirdi.

12 Eylül 1980’deki askeri müdahaleyle başbakanlığı bitti ve Hamzakoy’da (Gelibolu) hemen hemen bir ay gözetim altında tutuldu (13 Eylül-11 Ekim 1980). Partisi 16 Ekim 1981’de kapatılıncaya kadar başkanlıktan ayrılmadı. 7 Kasım 1982 halkoylamasında kabul gören 1982 Anayasası’nın geçici 4. maddesi ile 10 yıl siyaset yasaklıları kapsamına alındı. Lakin partisinin eski yöneticileriyle bağlantılarını sürdürdü. Mayıs 1983’te siyasi partilerin kurulmasına izin verilmesinden sonra, Demirel “Tapulu arazime gecekondu yaptırmam” diyerek ne askeri yönetimin Bülend Ulusu’ya kurdurmaya çalıştığı partiye, ne Turgut Sunalp öncülüğündeki Milliyetçi Demokrasi Partisi’ne, ne de Turgut Özal öncülüğündeki Anavatan Partisi’ne (ANAP) destek verdi. 20 Mayıs 1983’te AP’nin devamı olarak Büyük Türkiye Partisi (BTP) kuruldu. Lakin, 16 Temmuz 1983’te AP’nin devamı olduğu gerekçesiyleMillî Güvenlik Konseyi aracılığıyla kapatıldı. Demirel de siyaset yasağını çiğnediği gerekçesiyle bazı CHP ve AP’lilerle birlikte bir süre Çanakkale’de Zincirbozan’nda dört ay zorunlu ikamete tabi tutuldu.

Doğru Yol Partisi (DYP) kurulunca onu destekledi. 6 Eylül 1987’deki halk oylaması neticesinde siyaset yasağı kalkan Demirel, DYP’nin o tarihteki genel başkanı Hüsamettin Cindoruk’un istifası ile 24 Eylül 1987’de Doğru Yol Partisi’nin (DYP) genel başkanlığa seçildi. 1987, 1988 ve 1990 senelerında yapılan büyük kongrelerde genel başkanlığa yeniden seçildi. 29 Kasım 1987 seçimlerinde Isparta’dan milletvekili seçilerek TBMM’ye girdi. Bu zamanda, 24 Ocak Kararları’nı birlikte hazırladığı Turgut Özal’a karşı sert bir muhalefet yürüttü.

20 Ekim 1991 tarihinde ki genel seçimlerde DYP oyların yüzde 27’sini alarak çıkardığı 178 milletvekiliyle TBMM’de birinci parti durumuna gelince Demirel hükümeti kurmakla vazifelendirildi. 20 Kasım 1991 tarihinde Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ile bir koalisyon hükümeti kurdu.

Bu zamanda Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Süleyman Demirel hükümeti içindeki yetki çatışması uzun süre siyaset gündemini tespit etti ve parlamenter sistemde cumhurbaşkanının konumuyla alakalı bir sistem tartışmasına yol açtı. DYP-SHP hükümetinin demokratikleşme yolunda attığı en önemli adımlar “Kürt realitesinin tanındığının” açıklanması, Ceza Mahkemeleri Usulü Kanunu’nun yeniden düzenlenmesi, 27 Mayıs 1960’tan sonra kapatılan DP ile 12 Eylül’den sonra kapatılan partilerin açılması ve sendikal özgürlüklerle alakalı bazı ülkeler arası anlaşmalerin onaylanması oldu.

Süleyman Demirel’in başbakanlığı zamanında DYP-SHP hükümeti, enflasyon hususunda söz verdiği başarıyı gösterememekle birlikte, ekonomik büyümeyi canlandırmakta ve ücretlilerin reel gelirlerini yükseltmekta bir ölçüde başarılı oldu. 1992 senesinde herhangi bir sosyal güvencesi olmayan vatandaşların sağlık giderlerini karşılamak için “Yeşil Kart” uygulaması başlatıldı. 1987 senesinde başlatılan, emeklilikte belirli bir zaman prim ödeme ve belirli bir zaman sigortalı olma şartının yanında üçüncü bir şart olarak da belirli bir yaşı tamamlama şartı uygulaması Demirel zamanında değiştirildi; 1992 senesinde çıkarılan 3774 Sayılı Kanunla emeklilikte yaş şartı tamamen kaldırıldı, böylece kadınlar 38 ve erkekler 43 yaşında emeklilik hakkı elde etti.

Büyük kentlerdeki aşırı sol terör eylemlerinin denetim altına alınmasında da ilerleme sağlandı. Buna karşılık, laiklik yanlısı yazar Uğur Mumcu’nun 24 Ocak 1993 tarihinde bombalı bir suikast neticesinde öldürülmesi, hükümet’in radikal İslamcı terör karşısındaki hassaslığının sınanmasına yol açtı.

Koalisyonun iki ortağı da geçmişte Güneydoğu Anadolu’da müthiş halin ve koruculuk sisteminin kaldırılmasını, Çekiç Güç’ün görevine son verilmesini savundukları halde, DYP-SHP hükümeti bu uygulamaları sürdürdü.

17 Nisan 1993 tarihinde 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal kalp ve koroner yetmezliğine bağlı tansiyon düşmesi neticesinde yaşamını yitirdi. 

Süleyman Demirel 4 Mayıs tarihinde, Turgut Özal’ın beklenmeyen ölümüyle boşalan Cumhurbaşkanlığına adaylığını ilan etti. 8 Mayıs günü TBMM’de yapılan seçimin ilk turunda Demirel 234 oyda kalarak yeterli çoğunluğu sağlayamadı. 2. turda Demirel 225, öteki partilerin adayları Kamran İnan (ANAP) 95, Lütfi Doğan(RP) 49, İsmail Cem (CHP) 25 oy aldı. 16 Mayıs’taki üçüncü turda Doğru Yol Partisi dışında koalisyon ortağı Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ileMilliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) desteğiyle 244 oy olan Demirel Türkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı olarak seçildi.

Mart 1995’te Azerbaycan’da Haydar Aliyev’e karşı gerçekleştirilen darbe girişimini önceden haber alıp Aliyev’i bilgilendirdi.

18 Mayıs 1996 tarihinde İzmit’te katıldığı bir alışveriş merkezinin temel atma merasimi sırasında İbrahim Gümrükçüoğlu adlı bir eylemcinin ateşli silahla gerçekleştirdiği suikast girişiminden yara almadan kurtuldu. Saldırıda, silahını ateşlemek üzere çıkaran İbrahim Gümrükçüoğlu’nun üzerine atlayan koruma müdürü Şükrü Çukurlu kolundan, bir gazeteci ise ayağından yaralı olarak kurtuldu.

28 Şubat Süreci olarak anılan zamanda bazı çevrelerce Refahyol Hükümeti’ne karşı bir araya gelen cephenin başaktörü olmakla itham edilirken, bazı çevrelerce de gerginliği yumuşatarak bir darbeyi engellediği öne sürüldü.

Görev zamanının bitimine doğru cumhurbaşkanlığı zamanının 3 yıl daha uzatılmasını öngören T.C. Anayasası’nın 101. maddesi alakalı değişiklik teklifi, 5 Nisan 2000 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda geri çevirildi. 16 Mayıs 2000 tarihinde, görevini Ahmet Necdet Sezer’e devretmiştir.

Süleyman Demirel’in eşi Nazmiye Demirel, Alzheimer hastalığı sebebiyle 27 Mayıs 2013 tarihinde yaşamını yitirdi.

Süleyman Demirel, 17 Haziran 2015 tarihinde saat 02:05’te solunum yolu enfeksiyonu ve kalp yetmezliğinden dolayı Ankara’da vefat etti.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.