Roger Wolcott Sperry Kimdir? Biyografi Sayfası

26.10.2021
310
Roger Wolcott Sperry Kimdir? Biyografi Sayfası

Roger Wolcott Sperry Kimdir? Biyografi, bölümünde Roger Wolcott Sperry Kimdir? Biyografi sayfası ile karşınızdayız. Roger Wolcott Sperry Kimdir? Biyografi detayları ile daha da iyi tanıyalım.

Roger Wolcott Sperry Kimdir? Biyografi – Kaç Yaşında – Memleketi Neresi

Roger Sperry

Roger Wolcott Sperry, 20 Ağustos, 1913 senesinde ABD’de dünyaya geldi. Sadece bir erkek kardeşi (Russell Loomis) vardı. Babaları, Sperry 11 yaşındayken öldü.

Lisans eğitimini 1935’te Oberlin College’da İngilizce üzerine, master eğitimini de aynı okulda 1937’de psikoloji üzerine yaptı. Doktorasını ise Chicago Üniversitesi’nden 1941’de aldı. Daha sonra Sperry, doktora sonrası (post doktora) çalışmalarına Karl Lashley ile birlikte Harvard Üniversitesi’nde sürdü.

1949 senesinde, Norma Gay Deupree ile evlendi. Bir oğlu ve bir kızı oldu.

Roger Wolcott Sperry, 17 Nisan 1994 tarihinde öldü.


Roger Wolcott Sperry Çalışmaları 

Sperry’nin 10 yıldan fazla vaktini alan ilk önemli bilimsel çalışması, Chicago Üniversitesi’nde kendi hocası Paul Weiss aracılığıyla geliştirilen ve yaygın biçimde kabul gören bir teoriyi çürütmek oldu. Bu teoriye göre, duyu organları ve kaslar içindeki bağlantıyı sağlayan sinir ağı, başta birbirlerine rastgele bağlı sinir liflerinden bir araya gelen, değişime uğramamış ve özelleşmemiş bir ağ iken, ardından tecrübelerin ve öğrenmenin etkisiyle yüksek derecede eşgüdümlü ve amaca özel hizmet eden bir sisteme dönüşüyordu. Uyarlanabilirlik ve işlevlerin birbiri yerine kullanılabilirliği, bu teorinin anahtar fikirleriydi. Weiss bu teoriyi, son derece dikkatle yürüttüğü deneysel çalışmaların üzerine oluşturmuş, fakat elindeki verileri yanlış yorumlamıştı.

Daha sonra ünlü olacak bir dizi deneyle Sperry, gerçekte olan bitenin Weiss’in teorisinde hayal edilenin tam tersi olduğunu gösterdi. Beyindeki devreler, birbiri yerine kullanılabilir benzer bölümlerden oluşmak yerine, kimyasal yapısı ve işlevi embriyonun gelişimi sırasında belirlenmiş (etiketlenmiş) sinir hücrelerinden bir araya gelen, sınırları kesinlikle çizilmiş bir yapıya sahiptir. Bu etiketleme bir kere yapıldıktan sonra o hücrenin işlevi bellidir ve ardından değiştirilemez.

Nobel ödülü almasını sağlayan çalışmasında ise Sperry, epilepsi hastalarını tedavi etmek maksadıyla, beyinin sağ ve sol yarım küreleri içindeki iletişimi sağlayan yapı olan corpus callosumu kesti. Sperry ve çalışma dostları ardından bu hastalardan, beynin yalnızca belli bir yarım küresi aracılığıyla yapıldığı bilinen işleri yapmalarını istediler. Sonuçta, corpus callosumu kesilmiş bu hastaların beyinlerinin sağ ve sol yarım kürelerinin birbirinden bağımsız olarak bilinç sahibi olduğunu gördüler. Bu araştırma, beyin işlevlerinin yanallaştırılması anlayışının gelişmesini sağladı.

Roger Wolcott Sperry Deneyleri

Sperry’nin, hocasının teorisini çürüttüğü radikal sonuçlara varmasını sağlayan deneyleri kurbağa, balık, semender, maymun gibi birden fazla hayvan türüne uygulanan cerrahi prosedürleri içeriyordu. Sperry, sinirler içindeki bağlantılar yeniden düzenlendiği zaman -örneğin, bir sıçanın sol ayağını uyaran duyu sinirlerinin hayvanın sağ tarafına yönlendirilmesi gibi-, hayvanda normalden farklı tepkiler gözleniyordu ve bu tepkiler hiçbir zaman eski ve normal haline dönmüyordu. Sıçan örneğinde, sağ ayağın ikazlması, hayvanın sol ayağını oynatmasına sebep oluyordu ve hiçbir deneyim, ne kadar yoğun olsa ve sık tekrarlansa da, bu tepkinin değişmesini sağlayamıyordu.
Balık, kurbağa ve semenderlerle yapılan deneylerde (bu hayvanlar yüksek rejenerasyon kabiliyetlerinden dolayı seçilmişlerdi) Sperry her bir sinir lifinin (ki her biri aslında ayrı bir sinir hücresidir) kimyasal olarak birbirinden farklı davrandıklarını gösterdi. Optik sinirleri zedelenmiş ve ardından rejenere olmaya bırakılmış bir hayvanda, her bir optik siniri oluşturan binlerce sinir lifinin, beyine doğru yeniden büyüdüğü ve öncedenkinin aynısı olan bağlantıları oluşturduklarını gördü. Hayvan bu sayede, adeta optik sinirleri hiç zedelenmemiş gibi yeniden görmeye başlamıştı. Sinir devrelerinde uyumlu bir yeniden düzenleme olmadığının ispatı ise, optik siniri zedelenen bir gözün, bunun yanı sıra göz yuvasında döndürüldüğünde, rejenerasyon sonrası gördüklerinin başaşağı olmasıydı. Bunların da ötesinde, sinirleri çapraz bağlanan farede olduğu gibi, hiçbir deneyim ve hayvanı yeniden eğitme denemeleri düzgün görüş sağlamamıştı: hayvan istisnasız olarak, sağ tarafında bir solucan gördüğünde, onu yakalamak için sol tarafa saldırıyordu.

Beyindeki devrelerin embriyonun erken gelişimi sırasında belirlendiği düşüncesi birden fazla başka bulguyla da desteklenmiştir. Bu çalışmalar “akson rehberliği” adı verilen yeni bir araştırma alanının doğmasını sağladı. Sperry’nin, her bir sinir hücresinin kimyasal öznelliği bulgusu, modern moleküler metodlarla da doğrulandı. Bu sonuç, nörocerrahiden evrim ve gelişim biyolojisine, ve hatta sosyopolitik konulara kadar, birden fazla düzeyde çeşitli anlamlarla yüklü bir sonuçtu. Misal verilecek olursa, tabi ki öğrenme kapasitesi belli bir sinirsel uyarlanabilirliğe işaret ediyor. Lakin Sperry’nin gün ışığına çıkardığı, beynin temel determinizmi ile öğrenmenin hücresel ve kimyasal düzeyde hangi öğelerden oluştuğu sorusuna yanıt verilebilir mi? Sperry’nin bulguları üzerine sorulan bu ve bunun gibi sorulara şimdilerde hala kesin yanıtlar aranmaktadır.

Nörobilim dünyasına büyük katkılar sağlamakla birlikte, Sperry’e Nobel ödülünü kazandıran çalışmalar bunlar değildi. Sperry ve öğrencileri eğer beynin iki yarım küresi, corpus callosum (iki yarımküreyi birbirine bağlayan büyük sinir bandı) kesilmek suretiyle birbirininden ayrılırsa, yarımküreler içindeki bilgi iletiminin bittiğini ve aynı bireyde, işlevsel olarak birbirinden bağımsız iki ayrı beynin varlığının söz konusu olduğunu gösterdiler. Bu bulgular, corpus callosumun kesilmesinin belirgin hiçbir davranışsal etki yaratmadığı yönünde olan (ve yine bir takım eldeki verilerin yanlış yorumlanması sonucu yaşanan) genel inanışı çürüttü. Olası açıklama, iki yarım kürenin her ne kadar birbirlerinden ayrılmış olsalar da, genelde ortak bir karar içinde olmaları ve bu sayede de açık seçik bir anlaşmazlığın ortaya çıkmaması. Bunun yanında Sperry ve grubu, yaptıkları dahiyane testlerle, bölünmüş beyin operasyonunu takiben davranış değişikliklarının gösterilebileceğini ispatladılar.

Sperry, incelemelerina kedi ve maymunlarla başladı fakat ardından, epilepsiyi kontrol altına alabilmek için beyin yarım küreleri cerrahi müdahale ile birbirinden ayrılarak tedavi edilmiş hastalarla çalışmalarına sürdü. Her iki yarım kürede bilinçli birer zihnin varolduğunu bu hastalarla gösterdi. Konuşma ile alakalı işlevleri yürüttüğü bilinen sol beyin, dil, aritmetik ve analizi içeren her türlü etkinlikte baskındır. Sağ beyin ise “sessiz” ve yalnızca basit toplamaları yapabilme yetisine sahip olduğu halde, mekansal algılama – haritaların bilinmesi gibi- veya bireylerin yüzlerini tanıma gibi konularda sol beyine baskındır. Söz konusu hastalar incelenene kadar, sağ yarım kürenin bilinçli olduğundan bile şüphe ediliyordu. Sperry, sağ lob ile iletişim kurmayı sağlayan yollar tasarlayarak, sağ yarım kürenin düşünülenin aksine kendi içinde bilinçli, düşünen, algılayan, hatırlayan, sorgulayan, isteyen, hisseden bir sistem olduğunu ve hem sağ hem de sol yarım kürelerin aynı anda bilinçli olabileceğini gösterdi.

Çifte bilincin keşfini sağlayan bu bölünmüş beyin deneyleri, beyin incelemelerinda, yeni yeni alanların açılmasına ve şimdilerde bu konuların biyologlar ve tabi ki filozoflar aracılığıyla çalışılmasına olanak sağladı.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.