Evariste Galois Kimdir? Biyografi Sayfası

27.10.2021
438
Evariste Galois Kimdir? Biyografi Sayfası

Evariste Galois Kimdir? Biyografi, bölümünde Evariste Galois Kimdir? Biyografi sayfası ile karşınızdayız. Evariste Galois Kimdir? Biyografi detayları ile daha da iyi tanıyalım.

Evariste Galois Kimdir? Biyografi – Kaç Yaşında – Memleketi Neresi

Galois

Evariste Galois, 25 Ekim 1811 senesinde Fransa’da dünyaya geldi. Niels Henrik Abel’in çağdaşı olan bu matematikçinin doğum ve ölüm tarihlerine bakarsanız, 21 yıllık bir ömür sürdüğinü görür ve bu işte bir yanlışlık olduğunu aklınıza getirebilirsiniz.

Hiçbir yanlışlık yok. Galois’nın yaşamı Brezilya dizilerine konu olmaya aday şanssızlıklarla sürüp gitmiş ve 21 yılda tükenmiştir.

1823 senesinde 12 yaşında Paris’teki Louis le Grand Lisesine girdi. Lise, kapıları sürgülü ve pencereleri demirli bir hapishaneden farksızdı.


1823 Fransa’sı daha Fransız devrimini unutmamıştı. Yöneticilerin, bireylerin ve bazı güçlerin tuzakları ve karşı tuzakları, ayaklanmalar ve ihtilal söylentileri sürekli olarak görülen olaylardı. Olaylar tam oturmamış ve huzursuzluklar sürdürmektedu. Toplumun bu huzursuzlukları Galois’nın lisesine de yansıyordu. Cizvitlerin yönetimi yeniden ele almasını sağlamak maksadıyla lisenin müdürünün planlar hazırlamış olmasından kuşkulanan öğrenciler, kilisede bile okumayı, kabul etmeyerek ayaklandılar. Müdür, öğrenci ailelerine bile haber vermeden suçlu diye kuşkulandığı öğrencileri okuldan kovdu. Galois, bunların içinde değildi. Bulunsa herhalde Galois’nın geleceği için daha hayırlı olurdu. Çünkü, Galois, o güne kadar kanunsuz ve keyfi yönetimin, yalnız kelimesini biliyordu. Artık o, harekete geçmiş, kendisini hadiselerin içinde bulmuştu. Ölünceye kadar da bu iz onda kalacaktır.

Galois, annesinin ona verdiği temel eğitim ve öğretiminin yardımıyla öğrenimini çok iyi bir biçimde yürütüyordu. Böylelikle, öğrenimine çok iyi başladı. Sınıftaki tüm birincilikleri topladı.

1824’te Galois’nın yaşamında başka bir davranış daha görüldü. Edebiyata ve klasiklere önce uysallıkla çalıştığı halde, şimdi onlar canını sıkmaya, buna karşın matematik dehası uyanmaya başladı. Öğretmenleri sınıfta kalıp bir yıl daha okumasını istediler. Babası karşı koydu. Zavallı Galois, bitmek tükenmek bilmeyen edebiyat, Yunanca ve Latince derslerine yeniden başladı. Orta derecede ve dikkatsiz bir öğrenci olarak tanındı. Son söz yine öğretmenlerinin oldu ve Galois sınıfta kaldı. Ne yazık ki, bu dahi çocuk, zekasının kabul etmediği eski ve onun için anlamsız şeyleri tekrarlamak zorunda kaldı. Yorulduğu ve zevkini kaybettiği için derslerine karşı hiç bir gayret, çaba ve ilgi göstermiyordu. O zaman diğer derslere göre matematiğe çok önem verilmezdi. Matematik dersi arada bir yapılır, arada bir de hiç yapılmazdı. Galios, kendisinin bir matematikçi olduğunu nereden bilebilirdi? 

Galois, düzenli matematik derslerine bu derin sıkıntı senesinde başladı. Bu zaman, Legendre’nin güzel geometrisinin moda olduğu bir sürece rastlar. İyi bir öğrenciler bile Legendre’nin bu geometrisini tümüyle anlayabilmek için minimum iki yıl uğraşmaları gerektiğine inanıyorlardı. Galois, Legendre’nin geometrisini bir korsan kitabı okur gibi, baştan sona kadar bir nefeste okuyarak bitirdi ve bu kitaba hayran kaldı. Bu kitap, bir işçinin elinden çıkmış bir el kitabı değil de, bir usta elinden çıkmış bir şaheserdi. Bir kere okunması, bir çocuğa en açık biçimde geometriyi öğrenmesini sağlıyordu. Galois’nın cebire karşı tepkisi bambaşka oldu. Cebirden nefret etti. Onun bu tepkisi, onun ruh yapısını bilen için haklı bir gerekçeydi. Çünkü, Galois’yı gayrete ve çalışmaya getirecek Legendre düzeyinde usta bir cebirci yoktu. Cebir, okul kitaplarından başka bir şey değildi. Bu, Galois’ya cebir bilgisinin verilmeyişinden kaynaklanıyordu. Büyük bir matematikçiyi eserleriyle tanımasını öğrendikten sonra, kendi kendine bir yol aramak görevini üstüne aldı. Cebir öğrenmek istiyorsanız çağın büyük matematikçisi Joseph Louis Lagrange’a başvurdu. Sonra Niels Henrik Abel’i okudu. Bu arada on dört on beş yaşındaki bir çocuğun olgun matematikçilere özgü yazılmış cebir analizinin şaheserlerini, denklemlerin sayısal çözümlerine ait çalışmaları, analitik fonksiyonlar kuramını ve fonksiyonların diferansiyel hesaplarını birer birer okuyarak yutuyordu. Artık okul ödevleri onun için ufak şeylerdi. Genç dahiye gündelik dersler adi bir iş gibi geliyordu. Gerçek matematik için bu dersler faydasız ve hiçte gerek yoktu.

Kendisinde matematik kabiliyetinin olduğunu fark edince, cebirsel analizin büyüklerinin yaptıklarını ve kendi düşündüklerini karşı karşıya geldirdı ve ileri atıldı. Annesi bile bunun farkında değildi. Lakin oğlunu biraz garip buluyordu. Lisede öğretmenleri ve dostları üzerinde korku ve öfkeyle karışık garip bir duygu bırakıyordu. Öğretmenleri sabırlı ve iyi insanlardı. Lakin, bi hayli dar görüşlü kimselerdi. Yıl başında “Çok uslu ve tatlı, iyi özellikleri bol” bir öğrenci diye sözü edildi. Lakin, Galois’da garip bir halin olduğunu da ekliyorlardı. Bu olay doğrudur. Çünkü, Galois sıradan bir zekaya sahip bir öğrenci değildi. İçine sığacak türde biri olması olanaksızdı. Galois için, Hiçte fena çocuk olmadığı, fakat “orijinal ve acayibin biri, her zaman muhakemeci, mantıkçı” olduğu kelimeleri de yine o eski kayıtlarda mevcuttur. Arkadaşlarına takılmaktan hoşlandığı da ekleniyordu. Yıl sonundaki kayıtlarda yine, “Garip hallerle dostlarını darılttığı ve kişiliği içinde kapanmış bir şeyi olduğu” yazılıyordu. Daha ileri, öğretmenleri onu, “Son derece hırslı ve orijinal bir davranış takınmak” la suçluyorlardı. Buna karşın, bazı öğretmenleri Galois’nın iyi bir öğrenci olduğunu ve özellikle matematikte çok başarılı olduğunu kabul etmişlerdi. Yalnız bir kişi, Galois’nın matematikte olduğu kadar, diğer derslerinde de dikkate değer bir öğrenci olduğunu dile getiriyordu. Bu iyi niyet karşısında kalan Galois, edebiyat derslerinde de dikkatli olup şansını deneyeceğini dile getirdiyse de, içindeki matematik aşkı hürriyetine kavuşmak için tutuşuyordu.

Galois, on altı yaşında, çok önemli buluşlara hazırlandığı bir sırada matematik öğretmeni Vernier, adeta tavuğun yeni çıkardığı yavrusunu kapacak olan kartaldan korur gibi Galois üzerinde titriyordu. Vernier, Galois’nın yöntemli çalışmasını istiyor, fakat öğrencisi bu öğütleri dinlemiyordu.

Galois, Ecole Polytechnique’in sınavlarına girdi. Sivil ve asker mühendislere dünyanın en iyi matematik ve ilim bilgisi vermek maksadıyla ihtilal yasalarına göre Monge aracılığıyla kurulmuş olan bu büyük okul, Galois’yı kendisine bi hayli fazla çekiyordu. Bu okulda önce matematik hırsını tatmin edecek, burada matematik alanında kendini gösterecekti. Daha sonra, hürriyet aşkının doyacağını bekliyordu. Çünkü, burada büyük kimseler, enerjik ve cesaretli Polytechnique’liler yer alıyordu. Bu okuldan çok şey bekliyordu.

Galois, Polytechnique’in sınavına girdi ve kazanamadı. Bu başarısızlığa sersemce bir haksızlığın yol açtığunu bilen yalnızca kendisi değildi. Hatta, dostları bile bu başarısızlıkla şaşkına döndüler. Zaten Galois’nın matematik dehasını bilen ve onu takdir eden dostlarıydı. Tüm suçu sınav jürisine yüklediler. O sırada bu okula giren adaylarla alakalı bir dergi çıkaran Terquem, okuyucularına, Galois’nın başarısızlığıyla alakalı tartışmanın halen kapanmadığını hatırlattı. Bu başarısızlığı ve başka bir yerde, sınav jürisinin akıl erdirilemeyen kararlarını yorumlayan Terquem şunları yazıyordu; “Yüksek zekalı bir aday daha düşük zekalı sınav jürileri aracılığıyla döndürülmüştür. Ben bir barbarım. Çünkü onlar beni anlamıyorlar “. Galois’ya gelince, başarısızlığı onun için öldürücü bir darbe olmuştu. Kendi içine kapandı. Bu sınavın acısını hiç bir zaman unutamadı.

1828 senesinde Galois on yedi yaşındaydı. Bu, onun yaşamında büyük bir yıl oldu. İlk kez onun dehasını anlayan kıymetli bir matematik öğretmeniydi. Adından söz edeceğimiz kişi, Louis Paul Emile Richard (1795-1849), Louis le Grand öğretmeniydi. Richard, dürüst bir eğitimciydi. Kendi öz çıkarları için her şeyi uygun gören bu adam, öğrencisinin geleceği söz konusu olunca hiçbir özveriyi esirgemeyen kıymetli biriydi. Bu arada bazı matematikçiler de vardı. Öğretmenlik hevesi içinde, eserlerini yayınlaması için onu sıkıştıran dostlarının öğütlerine karşın, kendini tümüyle unuttuğu da olurdu. 

Richard, ayağına gelen kısmetin ne olduğunu ilk bakışta anladı. Karşısındaki çocuk, Fransız’ların Abel’iydi. Galois’nın bazı zor problemlere karşı verdiği orijinal çözümleri sınıfta açıklamaktan gurur duyuyor ve bu insan üstü öğrencinin Polytechnique’e sınavsız kabul edilmesini gereken her yerde dile getiriyordu. Richard, Galois’ ya birincilik ödülünü verdi ve raporuna şunları yazdı. “Bu öğrenci, dostlarına göre açık bir üstünlük göstermektedir. Matematiğin yalnız en zor taraflarına çalışmaktadır.” Bu söz, gerçeğin tam kendisiydi. Galois, on yedi yaşında, denklemler kuramında her zaman hatırlanacak olan ve sonuçları bir yüzyıldan fazla bir zaman sonra bile tüketilemeyen keşifler yapıyordu. Galois, 1 Mart 1829 günü, sürekli olarak kesirlere ait ilk çalışmasını paylaşımı yaptı. Bu çalışma, onun ileride başaracağı büyük işler ile ilgili bir fikir vermemekle birlikte, hiç olmazsa, basit ve sıradan bir öğrenci olmadığını ve yaratıcı bir matematikçi olduğunu göstermeye yeterdi.

O sırada, Cauchy Fransız matematikçilerinin başında geliyordu. Pek çok yayını ve keşifleri olan Cauchy, yayın sayısı yönünden Euler ve Cayley’den sonra geliyordu. Cauchy, eserlerini genelde hızlı ve doğru yazardı. Bazı zaman unutkanlıkları da oluyordu. Lakin, bu kez yaptığı unutkanlığı Abel ve Galois’in felaketi oldu. Onların canına kıydı. Abel için Cauchy kısmen suçlu kabul edilebilir. Lakin, Galois için affedilmez bir unutkanlığın tek sorumlusudur.

Galois, 17 yaşına kadar yaptığı buluşların önemlilerini, ileride Akademiye vermeyi düşündüğü bir çalışma için saklamıştı. Cauchy, bu çalışmayı Akademiye sunacağını söz verdiği halde, sonra bu sözü unutmuş ve daha kötüsü bu yazıyı kaybetmişti. Galois, Cauchy’nin bu sözünü kendisinden bir daha duymadı. Cauchy, aynı davranışı Abel’e de göstermişti. Cauchy’nin bu tür davranışının kasıtlı olup olmadığını bilemiyoruz. Lakin, matematik tarihi için yalnızca onu suçlayabiliriz. Çünkü, Cauchy’nin bu davranışı, genç Galois için bir hayal kırıklığı oldu. Akademi üyelerine karşı beslediği hırçın nefreti tutuşturan ve içinde yaşamaya zorunlu tutulduğu budala topluma karşı vahşi bir kin şeklinde soysuzlaşmaya kadar mevcutturan bir dizi benzer felaketlerin ilki oldu.

Bu kadar açıkça dehası görülen genci, öğretmenleri anlamıyor, onun huzurla keşiflerini hazırlaması için bir ortam hazırlamadıkları gibi, huzurunu bozuyorlar ve boşuna verilen ödevlerle oyalayarak çileden çıkarıyorlardı. Uzun ve sıkıcı tektirler, ardı arkası kesilmeyen cezalarla da onu isyana ve karşı gelmelere yöneltiyordu. O yine bunlara bir yerde katlanıyordu. Kendisini büyük matematikçi olmaya yöneltiyor ve bu amaçla çalışıyordu.

Galois, on sekiz yaşında genç bir delikanlıyken, ikinci darbe başına indi. Galois, ikinci kez Polytechnique’e başvurdu. Sonuç yine beklendiği gibi çıktı. Galois sınavı kazanamadı. Şansını son bir Kez daha denemişti. Okulun kapısı artık kendisine sürekli olarak kapanıyordu. Galois’yı sınav yapan kimseler gerçekten de ondan çok daha geride kimselerdi.

Galois’nın bu sınavı dillere destan oldu. Her yerde bu sınavın sonucu konuşulmakta ve bu sınavdan söz ediliyordu. İşin duygusal yanı böyleydi. Lakin, olanlar zavallı Galois’ya olmuştu. Galois’in en büyük özelliği, aşağı yukarı tüm hesapları ve hesaplamaları zihninden yapar ve sonucu söylerdi. Kalem, kağıt, tebeşir ve kara tahta onun canını sıkıyordu. Keskin bir zekası ve düşünme kabiliyeti vardı. Lakin ne yazık ki, bu kez silgi ve tebeşiri özel bir amaçla kullandı. Sözlü sınavda jüri üyelerinden biri, matematik bir kuvvetlik üzerinde onunla tartışmaya girişmek istedi. Jüri üyesi haksızdı. Lakin, direndi. Yetkili yerde de oydu. Okula kabul edilmemek düşüncesinin verdiği bir öfke ve ümitsizlik bunalımıyla ve sıkıntıyla silgiyi jüri üyesinin başına fırlattı ve … rezalet koptu. Yine olan zavallı Galois’e oldu.

Galois’nın babasının acı ölümü ona son darbeyi indirdi. Bourg La Reine’nin belediye başkanı olması bundan dolayı, halkı papazlara karşı koruyordu. İhtiyar Galois, bu yüzden papazların çevirdiği dalaverelere hedef oldu. 1827 senesinin gürültülü seçimlerinden sonra, bir papaz yaşlı belediye başkanının kişiyina karşı haysiyet kırıcı bir savaş açtı. İhtiyar adamın şiire karşı olan kabiliyetini kötüye tercih ederek, belediye başkanının imzasıyla Galois ailesinin birisine hitaben kirli ve pis mısralar bulunduran bir şiir yazdı ve bunları halk içinde dolaştırdı. Tam anlamıyla namuslu bir adam olan Galois’nın babası kendine eziyet etmek merakına tutuldu. Bir gün, karısının evde bulunmadığı bir sırada Paris’ten kaçtı. Oğlunun öğrenimini gördüğü lisenin iki adım ötesinde bir apartmanda intihar etti. Cenaze merasiminde bazı karışıklıklar çıktı. Ona kızan bazı vatandaşlar cenazeye taş attılar. Bir papaz alnından yaralı olarak kurtuldu. Galois, babasının tabutunun görülmemiş bir patırdı içinde mezara indirilişine tanık oldu. O zamandan beri, her yerde nefret ettiği haksızlığın varlığından şüphelenerek, hiç bir zaman hiçbir yerde iyiliği göremedi. 

Galois, Polyteohnique’teki ikinci sınavındaki başarısızlığından sonra, öğretmen olmak için Ecole Normale döndü. Yıl sonu sınavlarına kendi kendine çalışarak hazırlandı. Sınav jürilerinin kayıtları dikkate değerdir. Matematik ve fizik sınavlarından pekiyi notunu aldı. Son sözlü sınavında ile ilgili yazılmış şöyle bir not mevcuttur; “Bu öğrenci fikir ve söylemek istediklerini her zaman açık olarak ifade edememektedir. Lakin zekidir. Dikkate değer araştırıcı bir zekası mevcuttur.” Edebiyat dersinde en kötü yanıt veren öğrenci diye bir kayıt mevcuttur.

Galois, 1830 yılı şubatında on dokuz yaşında kesinlikle üniversiteye kabul edildi. Çalışmak için bir köşeye çekildi ve çalışmalarıyla kendisini öğretmenlerine gösterdi. O yıl yeni konular üzerinde üç tane çalışma yaptı. Bu çalışmaları, cebirsel denklemler kuramı üzerinde büyük bir ilerlemeydi. Bu çalışmalarında, onun büyük kuramının bazı izleri görülür. Bu buluşlarını ve başka sonuçlarını da birleştirerek, İlimler Akademisine sundu. Bu eser, fakat çağın ileri gelen matematikçilerinin izleyip anlayabileceği düzeydeydi. En yetkili kimselerin fikirlerine göre, bu çalışma ödülü kazanacak tek eserdi.

Galois’nın bu yazısı Akademinin katipliğine geldi. Katip yazıyı incelemek üzere evine götürdü. Lakin, yazıyı okumadan öldü. Katibin kağıtları düzenlenirken Galois’nın bu çalışmasına rastlanılamadı. Galois da bir daha bu yazıdan söz edildiğini duymadı. Galois’yı avutacak başka bir söz daha yoktu. Koca deha, kötü bir düzen, anlayışsız insanlar, Cauchy’nin önem vermemesi ve tekrar eden kötü sonuçlar içinde yok olup gitmeyle yüz yüzeydı. Bu olaylar, Galois’nın çökmüş ve kokmuş düzene karşı nefretini arttırıyordu.

İlk ihtilal gösterileri Galois’yı sevinç içinde bıraktı. Arkadaşlarını bu olaylara sokmak istediyse de, onlar çekimser kaldılar. Deneyimli müdür, öğrencilerden dışarı çıkmayacaklarına şerefleri üzerine söz aldı. Galois söz vermeyi kabul etmedi. Müdür, Galois’ya ertesi güne kadar beklemesini rica etti. Müdürün davranışı incelik ve sağduyudan uzak olduğunu kısa bir konuşmasıyla ispatladı. Galois, öfkelenerek gece kaçmaya çalıştı. Duvar bi hayli yüksekti. 1830 senesinin son ayları bi hayli karışık geçti. Galois, harekete geçmek için dostlarına mektup yazdı. Arkadaşları Galois’yı desteklemediler. Bunun üzerine Galois da okuldan kovuldu.

Galois, parasız kaldığı için haftalık özel yüksek cebir dersleri vermek için ilan verdiyse de öğrenci bulamadı. Bu nedenle bir süre matematiği bıraktı. Halkın Dostları adı altında kurulan koruma kıtasının topçu kısmına gönüllü olarak girdi. Son bir ümitle ve Poisson’un önerisi üzerine, bugün Galois kuramı adı ile bilinen ve anılan ünlü çalışmasını İlimler Akademisine yolladı. Poisson raportördü. Ona göre çalışması anlaşılacak gibi değildi. Bu çalışmayı anlayabilmek için ne kadar zaman harcadığını da söylemiyordu. Gerçekten, Galois’nın kuramının anlaşılabilmesi için çok ileri düzeyde cebir bilgisi gerekmektedir. Bugün bu gerçek yine aynı düzeyini korumaktadır. O zaman, Galois’ nın yaptığı bu çalışmayı anlayan çıkmamıştı. Galois artık kendini ihtilalci politikaya verdi.
9 Mayıs 1831 gecesi, iki yüz kadar cumhuriyetçi, Kralın, Galois’ nın gönüllü olarak girdiği topçu kıtasının dağıtılması için imzaladığı bildiriye engel olmak için bir ziyafette toplandılar. İhtilalci ve tahrik edici bir hava esiyordu. Galois, bir elinde kadeh ve bir elinde çakı ile ayağa kalktı ve kadehini Kral Louis Philippe’e diye kaldırdı. Bu hareketi yanlış anlamlara çeken dostları onu ıslığa tuttular. Çakıyı da görünce, çakıyı Kralın yaşamına karşı bir tehdit manasına çektiler ve bağırarak alkışladılar. Galois, o anın kahramanıydı. Alkışlar kesilmiyordu. Topçular yürüyüş yapmak için dışarı çıktılar. Ertesi gün, Galois evinden alınarak tutuklandı. Sainte Pelagie’deki hapishaneye kapatıldı.

Galois’nın yakın fanatikleri usta ve kurnaz bir avukat buldular. Bu avukat, sanığın aslında Louis Philippe’e, eğer “ihanet ederse” dediğini ispat etmeye çalıştı. Çakıya gelince, onu da bilgilendirmede kuvvetlik yoktu. Çünkü, Galois o sırada tükettiği pilicini kesmekle meşguldü. Yanında bulunanlar da, ıslıklara boğulan cümlenin sonunu işittikleri üzerine yemin ettiler. Galois bunu kabul etmediyse de, aile sahibi ve namuslu bir adam olan yargıç, sanığa, bu davranışı ile durumu düzeltemeyeceğini dile getirdi ve onu susturdu. Savunma çok ince hazırlanmıştı. Mahkeme heyeti de sanığın gençliğine acıdı ve on dakika aradan sonra Galois’nın suç işlemediğine karar verdi.

Galois, hürriyetini uzun zaman yine koruyamadı. 1 ay geçmeden 14 Temmuz 1831 tarihinde bir tedbir olarak tutuklandı. Çünkü bu sırada cumhuriyetçiler bir gösteri yapmaya hazırlanıyordu. Hükümet bu hareketi büyüterek tebliğ halinde yayınlıyordu. Galois’in ihtilal yapmasına engel olmuşlardı. Polisin onu yargılaması için bir gerekçe bulması güçtü. Tutuklandığında tepeden tırnağa kadar silahlıydı ama, polise hiç bir direnme göstermemişti. 2 aylık bir bekleyişten sonra, bir gerekçe bulundu. Dağıtılmış topçu kıtasının resmi üniformasını taşıdığı için yargılandı. Bir arkadaşı 3 ay ve kendisi de 6 ay hapis cezası giydi. 29 Nisan 1832 tarihine kadar hapishanede kaldı. Kız kardeşi, ağabeyinin geçirdiği bunca güneşsiz günden sonra adeta 50 yıl daha çöktüğünü söylerdi.

O vakitler hapishanelerde hafif bir disiplin vardı. Tutuklular ya avluda dolaşırlar veya kantinde içerlerdi. Asık yüzlü ve daima düşünen Galois, içicilerin alayı ile yüz yüze geldi. Bir tahrik sonucu bir şişe rakıyı bir solukta içti. İyi bir dostu ona ayılıncaya kadar baktı. Ne yaptığının farkına varınca da utandı.


1832 senesinde kolera salgını baş gösterdi. Galois’i koleradan muhafaza edilmesi gerekçesiyle 16 Mayıs 1832 günü hastaneye kapattılar. Sanki, Kral Louis Philippe’in yaşamı ile oynamış olan bu önemli siyasi kolera salgınına karşı bırakılmayacak kadar kıymetliydi. Hastaneye kapatılmıştı ama, dışarıdan gelenlerle görüşmek olanağı bi hayli fazlaydı. Böylelikle, yaşamında tek bir aşk olayı da geçirmiş oldu. Her şeyde olduğu gibi, bunda da bir felaketle karşı karşıya geldi. Aşağılık oynak bir kadın aklını çeldi. Sonunda Galois, aşktan, kadından ve kendinden iğrendi. Ona bağlı dostu Auguste Chevalier’ye şunları yazıyordu. “Dokunaklı cümlelerle dolu mektubun bana biraz rahatlık getirdi. Lakin geçirdiğim bu kadar şiddetli heyecanların izini nasıl yok etmeli? … Her şeyde hayal kırıklığına uğradım. Hatta aşkta, şan ve şerefte bile …” Mektup 25 Mayıs 1832 tarihliydi. 4 gün sonra Galois serbest bırakıldı. Dinlenmek ve biraz düşünmek için bir yazlığa gitmeye karar verdi.

Galois’in 29 Mayıs 1832 tarihinde başından geçen bir olay ile ilgili tam kesin bir bilgi sahibi değiliz. Bu olay ile ilgili iki mektubunda yazılanlar gerçek diye kabul gören şeyleri akla getirmektedir. Galois, serbest bırakıldıktan sonra, siyasi düşmanlarıyla çekişmeye girişti. O zaman vatan severler düello (silahlı kavga) etmeye hevesliydiler. Zavallı Galois, bir şeref meselesi yahut bir aşağılık kadın yüzünden düello etmek zorunda kaldı.


30 Mayıs 1832 tarihinde şafak sökerken, Galois hasmıyla şeref meydanında karşı karşıya geldi. Düello tabancayla 25 adım uzaklıktan yapılacaktı. Galois karnından vurularak düştü. Kör şans yine burada da onu buldu. Yörede doktor yoktu. Onu düştüğü yerde bıraktılar. Sabah saat dokuz saatleri civarında oradan geçen bir köylü aracılığıyla Cochin hastanesine götürüldü. Galois öleceğini anladı. Karnındaki karın zarı iltihaplandı. Bu peritonit meydana çıkmazdan önce halen aklı başındayken papazın son hizmetlerini kabul etmedi. Acaba babasının cenaze merasimini mi hatırlamıştı? Aileden tek haberdar edilen ufak kız kardeşi göz yaşları içinde koşarak yetişti. Galois, tüm kuvvetini toplayarak onu teselli etti.

Galois, 31 Mayıs 1832 tarihinde 21 yaşında, sabahın erken saatinde öldü.

Güneydeki mezarlığın yoksullerin gömüldüğü çukura gömüldü. Bugün, Evariste Galois’dan hiç bir işaret ve hiç bir kırık taş bile kalmamıştır. Onun kalan ve ölmez tek anıtı, hepsi 60 sayfa tutan kendi el yazısı olan Galois kuramıdır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.